Dut Ağacında

Alnındaki ünleme yuva olan altın iz ve. Kalbindeki ferahlık bol gelecek bana. Sendeki kapanmaz melankoli, bendeki küstah iyileşme. Sonunda David Bowie’yi hayrete düşürecek.

Bazen çocuklar sıvanacak yakana, bazen göz gözü görmeyecek ateşten. Bazen rüya korkusu ve iz’an, bazen âşık olacağım ben sana.

Metroda sen yüzünden keder levhaları havalanırken hayallere dal. Otobüste ben Şili cevizi ikram edeyim Cenevizli kolsuz korsanlara.

Sabah akşam siyah kadranlı saatine bakadur sen, ben. Takvime çentikler atayım, şehir haritalarına kapanayım ben, sen.

Bak, uyandım ben yaprak kımıltısıyla yanak yanağa. Uyudun sen yanaktan yanağa süzülen şifa kırıntısında.

Ben kabullendim kabullen sen de yaşlanmak güzel şey dut ağacında.

 

*İhsan Deniz

Nasıl olsa ben sana geldim..

Ben başladım başla sen de zebranın boynunda uyanmaya.
Harflerin uçuğuna aldırma.
Balığın kur yapmasına.
Kaş müştemilâtına.
Aldanma.
Ben çıkardım çıkar sen de gırtlak sokan akrebi eteğinden.
Ben topladım sen de topla çatlak deriden sızan mürekkebi yürümekten.
Yüzmekten başka dil bilmeyen bir telefon bul yüzünün seherine.
Yüzmekten başka kabul tanıma.
Yürümekten başka zencefil.
Büyüsün ıhlamur kokuları, bırak ihmal etsin menekşeyi ve nergisi.
Nasıl olsa baharın hacmi küçücük kaldı dilimdeki tüylenmede.
Nasıl olsa kışın baharı hasta çocukları yağmura çağırmak için hazırdır.
Nasıl olsa ben sana geldim.
Nasıl olsa ben sana göldüm.
Nasıl olsa kibrit, fabrika, facia.
Ben kabullendim kabullen sen de yaşlanmak güzel şey dut ağacında.
Geceyi gündüzden ayıran ırmak bir taç gibi parlıyor başında.
Gülüşündeki güç bundan.
Kederindeki eldiven.
Akşamlara taşıdığın hayret kokusu, ağzındaki yıldız tanelerinin sebebi bu.
Kartal sesine yeni hünerler eklemek yalnız sana yakışıyor bundan dolayı.
Kartal ki sana uyanmak için yaşamış bunca zaman.
Kuşların kalbinde esen rüzgârı çivilemek için gözlerine.
Kuşların kalbinde esen rüzgârla çivilenmek için gözlerine.
Bunca zaman sana zerafet, sana hüzün, sana güzellik, pürüzsüz endişe.
Sana çelik yürek.
Sana pencere.
ihsan deniz

Düzenli hayat Dostoyevski..

 

<object width=”450″ height=”370″><param name=”movie” value=”http://backend.deviantart.com/embed/view.swf?1″><param name=”flashvars” value=”id=270359986&width=1337″><param name=”allowScriptAccess” value=”always”><embed src=”http://backend.deviantart.com/embed/view.swf?1″ type=”application/x-shockwave-flash” width=”450″ height=”370″ flashvars=”id=270359986&width=1337″ allowscriptaccess=”always”></embed></object><br><a href=”http://erkanayan.deviantart.com/art/Raskolnikov-Crime-and-Punishment-270359986″>Raskolnikov – Crime and Punishment</a> by <span class=”username-with-symbol u”><a class=”u regular username” href=”http://erkanayan.deviantart.com/”>erkanayan</a><span class=”user-symbol regular” data-quicktip-text=”” data-show-tooltip=”” data-gruser-type=”regular”></span></span> on <a href=”http://www.deviantart.com”>DeviantArt</a>

Sıkıntı Dostoyevski’yi ikinci bir deri gibi sarıyor. Her an yağacakmış gibi duran fakat yağamayan bir yağmur bulutu, yazarın ruhun boylu boyunca uzanmakta. Pek çok insanın sahip olmak istediği yaşamı, onu bunaltıyor. Düzenli maaşı, iş arkadaşları, her yeni günün ona benzer şeyler getirmesi.. İçten içe bir felaket diliyor. Onun gibi bir adamın verimli olması için, yaşamın sıradanlığından çıkması, kaderine karşı küstahlık etmesi, kaderinin yüzüne tükürmesi fakat mücadelenin sonunda yenilip kaderinin dervişi olması gerekiyor. İsyan etmeden huzurun, acı çekmeden mutluluğun değerini ruhu onaylamayacak. Bu istekelrini sezen Dostoyevski soyadı, kahramanımızı yakasından tutarak onu uçurumdan aşağı atıyor.

 

Yazarlar ve Aşkları * Ayşe Sevim